21 Mayıs 2015 Perşembe



          Günlük tutan insanların tutmayanlara göre depresyona girme oranı hemen hemen yarı yarıyaymış.Yani günlük tutan insanlar daha az bunalıma girermiş diyor uzmanlar. Bu tez ne kadar doğrudur bilinmez ancak insanın yazarak rahatlaması söyleyerek rahatlamasından daha faydalı orası kesin. Düşünsenize; birine müthiş kızgınsınız, elinize geçse olumsuzlukla karşılaşmak muhtemelken kendinizi yazıya veriyor döküyorsunuz içinizi, sayıyor da sayıyorsunuz :)Kağıtlar sizi sakince dinliyor, kızmıyor, cevap vermiyor, eleştirmiyor tehdit de etmiyor. Rahatlayana kadar yazıyor yazıyor yazıyorsunuz... Hem günaha girmiyorsunuz, hem kalp kırmıyorsunuz hemde sorunu başlamadan bitiriyorsunuz ne güzel şey değil mi:))
          Yazmanın tek faydası bu da değil üstelik. Yalnızsınız konuşacak birine ihtiyacınız var ancak kimseyi bulamıyorsunuz alın yine kağıdı kalemi elinize yazın. Sanki karşınızda bir dost varmış gibi dertleşin, sohbet edin, bilgilerinizi paylaşın. İstediğiniz gibi bir dost üstelik, sizin gibi düşünen, sizinle üzülen, sevinen, ağlayan..... 
          Oh be oldu işte :)))


11 Mart 2015 Çarşamba

SEHİV SECDESİ


          Esselamu Aleykum ;


          Dinimizde kolay olduğunu bildiğimiz ancak detayına indiğimizde aslında pek de bilmediğimiz bir konu var. Sehiv Secdesi. Hangi durumlarda ve nasıl yapılır? Hükmü nedir?
          Bizlere öğretilen tarifi ; "Farzın Tehiri (yani geciktirilmesi) Vacibin terk ve tehiri (geciktirilmesi) durumunda namazın sonunda yapılan yanılma secdesidir". Hükmü Vaciptir. 
          
          Peki nasıl yapılır?
          Namaz kılarken yaptığımız hatayı farkettiğimizde yani farzı geciktirip vacibi terk veya geciktirdiğimizde son oturuşta "Tahiyyat" okunduktan sonra sağa selam verilip "Allahu ekber" denilerek 2 secde daha yapılır ve son oturuş "Tahiyyat Salli Barik ve Rabbena" duaları okunarak selam verilerek tamamlanır.

          Şimdi Farzlar ve  Vacipler ;  yani kılarken yaptıklarımızın hangisi Farz hangisi Vacip  onu öğrenelim...

          Okullarda bizlere öğretilen Namazın FARZLARI 12 dir, 6 sı içinden 6 sı dışından. Dışındakiler; 
* Hadesten Taharet (Büyük kirlerden temizlenmek gusül gibi), 
* Necasetten Taharet (küçük kirlerden temizlenmek idrar hayvan pisliği gibi), 
* Setri Avret (Avret yerlerimizin kapalı olması), 
* İstikbali Kıble (Kıbleye yönelmek), 
* Vakit (Vaktin girmiş olması), 
* Niyet (Niyet etmek)

İçindekiler ; 
* İftitah Tekbiri (Allahu Ekber diye başalamak), 
* Kıyam (Ayakta durmak) , 
* Kıraat Kuranı Kerim yada dua okumak), 
* Ruku (Rükuya gitmek), 
* Sucud (Secdeye gitmek), 
* Kaidei Ahire (Son oturuşu yapmak)

Bu saydıklarımız farz olduğu için bunların TERK edilmesi namazı bozar sehiv secdesi ile telafisi yoktur.  TEHİR leri durumda yapılan hataya bağlı olarak durum değişir. (Bknz. Sehiv secdesi gereken durumlar ) 
   
Namazın VACİPLERİ ise şunlardır;

* Namaza Allahu Ekber lafzı ile başlamak
* Fatiha suresini okumak (Diğer 3 imama göre Farzdır)
* Kuran okuyuşunun ilk iki rekata bağlı kılınması
* ilk iki rekatın her birinde bir defa Fatiha suresi okumak tekrarlamamak
* Fatiha suresini zammı sureden önce okumak
* ilk iki rekatta Zammı Sure okumak
* Yalnız başına namaz kılan kimsenin Öğle ve ikindi namazları ile gündüz kılacağı nafile namazları sessiz okuyarak kılması (sabah,akşam ve yatsı namazlarını dilerse aşikare kılabilir)
* Vitir namazında Kunut tekbiri almak ve kunut duası okumak 
* Secde yaparken sadece alnı değil burnuda yere koymak
* 3 veya 4 rekatlı namazlarda ilk oturuş vaciptir
* Namazda Tadili Erkana riayet etmek
* Her oturuşta Tahiyyat okumak vaciptir
* Namaz içinde okunan secde ayetinden dolayı Tilavet secdesi yapmak vaciptir
* Namazların farzlarına riayet etmek yani kıyamdan secdeye gitmek yada secdeden kıyama geçmek araya başka şey sokmamak vaciptir
* Vacipleri bırakmamak yerinde yapmak vaciptir
* Namazın sonunda selam vermek (Bazı imamlara göre sadece sağ tarafa selam vermek namazı bitirmek için yeterlidir, sol tarafa selam vermek sünnettir. 


          Hangi durumlarda Sehiv secdesi gerekir?

1-) Fatihadan sonra zamm-ı sure okumayı unutarak rüku ya gitmek. (Rüku da iken hatırlarsa, doğrulup sureyi okur, sonra tekrar rüku ya gider. Namazın sonunda da sehiv secdesi yapar.)
2-) Unutarak Fatihayı iki kere okumak.
3 - Vitir namazlarında tekbir ve kunut duasını unutmak. (Rüku da iken hatırlasa, doğrulup kunut okumaz. Sonunda sehiv secdesini yapmakla yetinir.)
4 - Dört rekatlı namazlarda, iki rekat kıldıktan sonra oturmayı unutarak üçüncü rekata kalkmak, yani, ilk oturuşu terketmek. (Bu durumda bakılır: Eğer namazı kılan kişi tamamen kalkmış veya kalkmaya daha yakın bir durumda ise, oturmaz; namazı bitirip sonunda sehiv secdesi yapar. Eğer oturmaya daha yakın bir halde ise, oturur; sonunda da sehiv secdesi yapmaz. Tam kalktıktan sonra oturmak ise, namazı bozar.)
 5 - Birinci oturuşta Tahıyyatı okuduktan sonra hemen kalkmayıp salavatları ve duaları okumak yahut da bir rükün edâ edecek kadar gecikmek. Bu durumda eğer salavattan okunan kısım bir cümle teşkil eder ise (Allahümme salli ala Muhammedin demek gibi) namazın sonunda sehiv secdesi yapılır. Fakat okunan kısım bir cümle teşkil etmemişse, sehiv secdesine gerek yoktur.
6 - Dört rekatlı farz namazlarda, son rekatta oturmaksızın beşinci rekata kalkılacak olsa, beşinci rekatın kıyam, kıraat ve rüku tamamlanıp secdeye gidilmedikçe, dönüp tekrar oturulur. Tahıyyatdan sonra selam verilip sehiv secdesi yapılır. Çünkü bu durumda farz olan son oturuş tehire uğramıştır. Fakat beşinci rekat için secde yapılmış olursa, bu namaz nafileye döner. Artık buna bir rekat daha ilave ederek, 6 rekatlık bir nafile namazı kılınmış olur. Dolayısıyla sehiv secdesi de gerekmez.
7 - Dört rekatlı bir farz namazın son kadesinde teşehhüd miktarı oturduktan sonra kalkan kimse, hemen oturup selam verir. Tekrar Tahiyyat okumasına gerek yoktur. Hatta oturmadan ayakta bile selam verebilir. Zira farz olan oturuşu yapmıştır. Yalnız ayakta selam vermekle sünneti terketmiş olur. Sonunda ayrıca sehiv secdesi de lazımdır. Çünkü selam tehire uğramıştır.
8 - İmama sonradan yetişen kimse, kendi kıldığı rekatlar içinde hata yaparsa, o hatası için sehiv secdesi yapar.
9 - İmamın, açıktan okuması vacib olan yerlerde gizli; gizli okuması vacib olan yerlerde de açık okuması... Meselâ öğle namazında Fatiha ve zamm-ı sureyi sesli okuması, akşam namazında da içinden okuması gibi. Namazdaki tesbih ve tekbirlerin cehren okunması, sehiv secdesini icab ettirmez.
10 - Namaz içinde Fâtiha okunduktan sonra hangi ayet veya sureyi okuyacağı bir müddet tefekkür edilse, sehiv secdesi icab eder. Çünkü vacib tehire uğramıştır.
11 - Tadil-i erkanın (Rüku, secde, kavme ve celsede, her uzvun hareketsiz ve sakin olup, bir miktar durmaya tadil-i erkan denir. Yani rukudan ayağa kalktığımızda dimdik bir süre duracağız,ilk secdeden oturuşa geçtiğimizde dimdik bir süre duracağız sonra ikinci secdeye gideceğiz gibi... ) terki, sehiv secdesini gerektirir.
12 - Namazda sehiv secdesini icab eden birkaç hatadan dolayı tek sehiv secdesi yeterlidir.
Sehiv secdesinde, iki secde ile Tahiyyatı okumak ve selam vermek vacibdir. Tahiyyat tan sonraki salavat ve dualar ve secdedeki tekbirler ve tesbihler ise sünnettir.

* Bir namaz içinde, o namazın rekatları sayısında şüphe etmek, namaz kılan kimse vesveseli biri değilse, kılınan namazı iptal eder. Yeniden kılmak gerekir. Nitekim vakit varken, namazı kılıp kılmadığın da tereddüd eden de o namazı kılar. Namazı tamamladıktan sonra rekat sayısında şüpheye itibar yoktur. Ancak noksan kıldığını kesin olarak anlarsa namazı yeniden kılar. 

          Elhamdülillahi Rabbilalemin, essalatü vesselamü ala resulina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.

Ya Rabbi, kıldığımız namazları kabul eyle! Ahir ve akıbetimizi hayreyle! Son nefesimizde kelime-i tevhid söylememizi nasip eyle! Ölmüşlerimizi af ve mağfiret eyle! AMİN AMİN TAHA VE YASİN...





16 Şubat 2015 Pazartesi

BİR KIZI OLMALI ANNENİN

         Evet, bir kızı olmalı her annenin. Kendisinin onu sevdiği kadar seven, düşündüğü kadar düşünen,merhamet ettiği kadar merhamet eden. Hastalandigi zaman annesi gibi başında bekleyen,sınırsızca seven bir kızı olmalı annenin. Rabbime sonsuz kere şükürler olsun,bana verdiği emanet için.
        Bugün yine migren atağım tuttu ve haliyle baş sarıldı, gözler bağlandı,ilaç alındı ve karanlık bir odaya çekilip uyumaya çalışıldı. Çeken bilir migren tutunca bir ilac almak sizi ayağa kaldırmaz,saatlerce yatarsınız hatta bazen günlerce, göz bebeklerinizi bile hareket ettirmek ağrı verir. Bugün saatlerce yatinca Rabbimin nimeti olan kızım hem evin hizmetini hemde benim hizmetimi öyle güzel yaptı ki Rabbime şükrüm tekrarlandı.  Büyüdüğüne sevinsem mi üzülsem mi bilemedim :) Babasını karşılamış,akşam sofrasını kurmuş,toplamış makineyi boşaltmış tekrar doldurmuş,odayı toparlamış (tabi bu arada beni kontrol edip durdu,sessizce odaya girip usulca yanıma sokularak) . Gündüz uyuduğum için gece herkes uykunun en derinindeyken ben uyandım, kalkıp birşeyler yiyeyim dedim ve evin, mutfağın toplu halini gördüm :) Ertesi gün gelecek misafiri düşününce "mutfagı nasıl bulurum" acaba korkusu vardı bende , ama nerdeee; düşünceler ters düz, Kızım herşeyi yapmış zaten :) Sadece masanın üzerinde bir servis tabağı ve üzerinde peçeteye yazilmis bir not ; "bunu nereye koyacağımı bilemedim" :)))
        Seni bana veren Rabbime şükürler olsun, Rabbim İki cihanda da yüzünü güldürsün iki cihan saadeti nasip etsin inşallah. Tüm kötülüklerden korusun seni, Kendine layık bir kul eylesin. Amin



13 Ocak 2015 Salı

Uzun bir aradan sonra

          Uzunca bir aradan sonra yazılanları toparlayıp paylaşacağım inşaallah. Son 1 yılda o kadar çok şey yaşadık ki anlatmakla bitmez .. Neyse şuan için elimde netleşmiş birşey yok o yüzden bugünlük yayın da yok :) birkaç güne yazılarımı toparlayıp yayınlayacağım..

Yakında görüşmek üzere..

31 Ocak 2014 Cuma

Şükür


بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم


          Bir akrabamız vardı, (nur içinde yatsın) vefatından uzun uzun yıllar önce  "Ölmek istemiyorum" derdi. o zamanlar anlamazdım neden böyle dediğini çünki rahmetli babaannem derdi ki "namazımı kıldım,orucumu tuttum,kuranımı okudum, kocama ihanet etmedim kimsenin hakkını yemedim neden korkacağım ölümden". Bu yüzden ibadetlerini tam yapan insanların ölümden korkmadıklarını düşünürdüm. Ama işin aslı ibadette değil ihlastaymış.  Her ne kadar ibadet edersek edelim Rabbimin bize verdikleri karşısında yaptığımız ibadetler (tabiri caizse) devede kulak gibi. Günde beş vakit acele ile kılınan namaz,Ramazanda açların davet edilmediği sofralarda açılan iftarlar verilen onca nimetin karşılığı olamıyor. Aldıklarımızın karşısında verdiklerimizin az olduğunu fark ettiğimiz için  gerçekten ölmek istemiyoruz. 
          Hz. Aişe (ra) anlatıyor: Peygamberimiz geceleri mübarek ayakları şişinceye kadar ibadet ederdi. Ben kendisine,"Ey Allah'ın Resûlü, geçmişte işlenmiş ve gelecekte işlenmesi muhtemel bulunan günahlarını Allah Teâlâ bağışladığı halde, niçin bu kadar yoruluyorsunuz?" dedim. Peygamberimiz:"Ya Aişe, Allah'a şükreden bir kul olmayayım mı?"buyurdu." bizler reklam arlarında kıldığımız namaz ile ölümü istememiz mümkünmü?
          Yine Hz. Aişe (RA) "evimiz o kadar küçüktü ki Resulullah gece namazına kalktığında secdeye gitmek için ayaklarımı dürterdi, ben ayaklarımı çekmezsem secdeye varamazdı" diyor ve bizler 100m2 evlere sığamazken ölümü istememiz mümkünmü?
          Ve yine Hz. Aişe (RA) diyorki ; "birgün Resulullah bana Ya Aişe bir elbisen giyilemeyecek kadar eskimediği sürece yeni bir elbise alma dedi " ve bizler gardroplar dolusu yeni elbiselerimiz varken ölümü istememiz mümkünmü?
          Yine Hz.Aişe (RA) Diyorki "Onu kahkaha ile gülerken hiç görmedim, hoşlandığı bir şey karşısında ancak tebessüm ederdi." bizler kafa bularak, okeye dördüncü arayarak,düğün derneklerde ortalığı yıkıp geçirerek ve seslerimiz sokakları çınlatırken ölümü istememiz mümkünmü?
          Yine Hz.Aişe diyorki ;"Resulullah’ı hiçbir zalime yardım ederken görmedim. Bir haddin uygulanmasında, Allah’ın koyduğu hudut çiğnendiğinde insanların en şiddetlisi idi. Bunun dışında iki emir arasında serbest bırakılmışsa kolay olanı tercih ederdi." bizler zalim olmuş mazlumları ezerken yada zalimler mazlumları ezerken sessiz olduğumuzda, müslümanlar aç uyurken ölümü istememiz mümkünmü?
          Sevgili Peygamberimiz Sevdiği bir şeyi gördüğü zaman verdiği nimetlerle güzellikleri tamamlayan Allah’a hamd olsun derken bizim herşeyimiz varken bu kadar şükürsüz olmamız karşılığında ölümü istememiz mümkünmü?
          10 günlük bir tatil planlarken hazırlanan bir bavul dolusu kadar sevabımız yokken, bankada biriktirmeye çalıştığımız paramızın sayısı kadar şükrümüz yokken, giydiğimiz kıyafetlerimizin renklerinin çokluğu kadar farklı insanlara yardımımız yokken neyimize güvenerek ölümü isteyeceğiz ki? Herkesin kendi muhasebesini yapma zamanı çoktan geldi.....
Ya Rabbi günahlarımızı öyle bağışla öyle bağışla ki sorguya çekilecek bir günahımız bile kalmasın. AMİN


3 Ağustos 2013 Cumartesi

Kadir Gecesi Ibadeti

Kadir Gecesinde Ne Yapılır? Bu gece 4 rek'at Kadir gecesi namazı kılınır: * 1'inci rekatte: 1 Fâtiha-i şerîfe, 3 "İnnâ enzelnâhü fî leyletil-kadr..." * 2'nci rek'atte: 1 Fâtiha-i şerîfe, 3 İhlâs-ı şerîf, * 3'üncü rekatte: 1 Fâtiha-i şerîfe, 3 "İnnâ enzelnâhü fî leyletil-kadr..." * 4'üncü rek'atte: 1 Fâtiha-i şerîfe, 3 İhlâs-ı şerîf,okunur. Namazdan sonra: * 1 defa: "Allâhü ekber. Allâhü ekber. Lâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber. Allâhü ekber. Ve lillâhil-hamd"* * 100 "Elem neşrah leke sadrak..." * 100 "İnnâ enzelnâhü fî leyletil-kadr..." * 100 defa da Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz'in Hazret-i Âişe (r.a.) Vâlidemiz'e öğrettiği şu duâ okunup, sonra duâ yapılır:* * "Allâhümme inneke afüvvün kerîmün tühibbül-afve fa'fü annî"* Mümkünse kandil gecesi olması hasebiyle bir de tesbih namazı kılınmalıdır. Rabbim bu mübarek gecede yapılan tüm ibadet ve dualarımızı kabe-i muazzamada yapılmış dualara ilhak eylesin inşallah. AMİN

7 Haziran 2013 Cuma

TESBİH ÇEKMEDEKİ SIRALAMANIN HİKMETİ

       
   

            Bir gün Üveys Medenî Hazretlerine: “Namazdan sonra tesbih çekerken, neden önce “Sübhanallah”,sonra “Elhamdüllillah”, en sonra da “Allahü Ekber” deniliyor, bu sıralamanın hikmeti nedir?” diye sorulmuştu.
            Üveys Medenî Hazretieri cevaben şöyle buyurdu;“Kulların kalpleri mâsivadan (Allah’tan başka herşeyin sevgisinden) temizlenmedikçe, Allah’ın nimetlerine şükredemez. Allah’ın nimetlerine şükretmeden de, onun azamet ve büyüklüğünü anlayamaz. İşte önce Sübbanallah denilerek kalp mâsivadan temizlenir, şükre hazır hale getirilir. Daha sonra Elhamdülillah denilerek, verilen sonsuz nimetlere karşı şükür vecibesi yerine getirilir. Daha sonra da Allah’ın büyüklük ve azametini ifade ve ilân makamında Allahü Ekber denilir.
             Tesbihatın, bu tertip üzere olmasının sırrı budur.


5 Nisan 2013 Cuma

EŞLERE NASİHATLER..


Sayfaların birinde bulduğum çok güzel nasihatler.. 

1. Evinden çıkarken hanımına Allah’a ısmarladık diyerek çık. Onun gönlünü hoş tut!

2. Pencerelerden yolunu gözletme,vakitlice evine gel!
3. Dışarıda yediğinden içtiğinden evine de getir!
4. Hanımının kusurlarını başkalarına anlatma, güzelliklerini an!
5. Evini harçlıksız bırakma, onları kimseye muhtaç etme!
6. Is hayatinin sıkıntılarını eve yansıtma! Evde sevinç olsun.
7. Düğüne yada gezmeye gittiğinde mümkünse hanımını da götür!
8. Evine geldiğinde selamla ve güler yüzle gir ki, ev halkı senin geldiğine sevinsin.
9. Evini Kuran’sız, kitapsız ve namazsız bırakma! Sabah namazına kalktığında ev halkını da kaldır ki,rahmet ve bereket gün boyu sizinle olsun.
10. Gayretli ol, kıskanç ol! Ancak tecessüs etme, su-i zan ile hareket etme! Ayıp ve kusur araştırmakla meşgul olma!
11. Insaflı ol; hanımının gücünün yetmeyeceği isleri ondan bekleme.Gerekirse ona yardım et.
12. Kararlarında hanımınla da istişare etmeyi unutma!
13. Beklenmedik anlarda sürpriz hediyelerle gönül almasını bil!
14. Dünya evine girmek, dünyaya dalmak olmamalı; Ahiretini unutma! Din, vatan ve insanlık için çalışmayı terk etme!
15. Sunu bil ki, az olan helal kazanç, çok olan haram kazançtan hayırlıdır. Haram lokma yeme, hanımına ve çocuklarına da yedirme!

26 Şubat 2013 Salı

Peygamber Efendimizin Ahlâkı

      
      Güzel ahlakı tamamlamak için gönderilen sevgili Peygamberimiz in (S.A.V.), fiziki özelliklerinin anlatıldığı edebi eser ve levhalara "hilye" denilirken, Onun fiziki görünüşü yanında ahlaki özelliklerini konu alan eserlere de "Şemail" denilir. 
      Şemail kaynaklarına göre Peygamber Efendimiz, güler yüzlüydü, dinleyenlerin daha iyi anlaması için yavaş konuşur, önemli konuların anlaşılması için tekrar eder, insanları rahatsız etmeyecek şekilde zaman zaman güzel kokular sürer, gürültü çıkarmadan dikkatlice yürür, bakışları ile kimseyi rahatsız etmezdi. Tatlı sözlüydü, kimseyi üzmez, kimseyi hor görmez ve azarlamazdı. Yatarken kendisine nimetler veren, ihtiyaçlarını gideren,evinde huzura erdiren Allah'a hamd eder, uyandığında da yine Allah'a hamd ve şükür ederdi.
      Temizliğe son derece önem verir, özellikle ağız ve diş temizliğine dikkat eder, her abdest aldığında misvak kullanırdı. 
      Giyiminde titizdi, dağınıklıktan hoşlanmazdı.Giyim ve ev eşyasında ihtiyacı karşılamaya, sadeliğe, temizliğe ve tertipliliğe özen gösterirdi. Yemekten önce ellerini yıkar, yemekten sonra hem ellerini yıkar hemde ağzını çalkalardı. Besmelesiz yemeğe başlamaz hamd etmeden de sofradan kalkmazdı. 
      Sevgili Peygamberimiz, kadın-erkek, genç-yaşlı, zengin-fakir herkese eşit davranırdı. Kimseye ayrıcalık yapmazdı. Duygularına hakimdi,rastgele ve tepkisel davranmaz, sözü düşünerek söyler, işi tartarak yapardı. Tatsız gelişmeler karşısında rahatsız olsa bile bunu dışarıya yansıtmazdı. O; "Güçlü kişi, güreşte hasmını yenen değil, öfkelenince öfkesini yenebilendir." buyuruyordu.
      Hoşgörü sahibiydi. Bunun doğal bir sonucu olarak insanları farklılıkları ile kabul ederdi. Toplumda hata yapan biri olduğunda, hata yapanın yüzüne direk hatasını söylemez, topluma konuşarak "içinizde şöyle şöyle yapanlar var, bunlardan vazgeçsinler" diyerek herkesi kapsar şekilde konuşur böylece kimse durumdan rahatsız olmaz, durumlarını da düzeltmiş olurlardı.
      Duyarlıydı,hoşgörülüydü, güvenilirdi,duyguluydu, cömertti ve vefakardı. 
      Hz. Peygamber, eş ve çocuklarını islamın ışığında eğitirdi. Onların din ve ibadet hayatları ile yakından ilgilenirdi. Aile fertlerinin düşüncelerine önem verirdi. Hanımlarına nazik ve güler yüzlü davranır, selam verir, hal hatır sorar,elini tutar yüzüne sevgi ile bakardı. evine gelen akrabalarına hediyeler verirdi.  Eş ve çocuklarına zaman ayırır, gezintiye çıkarır sohbet ederdi. Spor amaçlı yürüyüşe çıkar, bazen Hz Aişe örneğinde olduğu gibi koşu yarışı yapardı. Ev işleriyle de yakından ilgilenir, gerektiğinde kendi söküğünü kendi diker, ayakkabılarını tamir eder,koyunları sağar, ev işlerinde hanımlarına yardımcı olur, alışveriş yapar ve yükünü kendi taşırdı.
      Tüm bu bilgilerin ışığında, MÜSLÜMAN'ım diyen her erkeğin daha dikkatli olmasında fayda var ve ayrıca da pek çok erkeğin bu davranışlardan uzak olduğu aşikar. Rabbim doğru yoldan ayırmasın...
      Fi Emanillah...

19 Ocak 2013 Cumartesi

İlahi Hayat...

               
                  Evde oturarak ne maddi nede manevi bir şeyler kazanılmayacağını anladığımda "neler yapılabilir" listesi çıkardım. Karadeniz Teknik Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Muhasebe Bölümü mezunuydum ve yaklaşık 10 yıl muhasebecilik yapmıştım. Hayatımın pek çoğu okumak yada çalışmakla geçti. O sebeple en iyi yapabileceğim ve zevk alabileceğim şeyin okumak olduğuna karar verdim. Ve listemin tamamı okumak üzerine oldu. Ya OSYM nin açtığı sınavlara girip ikinci bir üniversite okuyacaktım, ya uzaktan eğitim veren ücretli özel üniversitelere kaydolacaktım yada dershanelere gidip Arapça,Osmanlıca, Tefsir v.b. dini konularda eğitim alacaktım. İnternetin başına oturdum önce OSYM sınavlarını inceledim. Ardından özel Üniversitelerin uzaktan eğitim şartlarını. Ardında dershanleri. OSYM sınavına girmek açıkcası beni biraz gerdi :). Aynı strese bir daha dayanabilirmiyim bilemedim. (birde sınavı başaramamak var tabi:)) Ücretli özel üniversitelerin uzaktan eğitim hizmetlerine baktım. (Devlet Üniversiteleri de OSYM sınavı ile aldığından mecburen Özel Üniversitelere yöneldim). Aslında bunlara Özel Üniversite demekten çok Özel Dershane gibi Üniversite tarifi de kullanıbilir.:) Ben bu araştırmaları yaparken TVde bir reklam gördüm. Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi üniversite mezunlarına sınavsız ikinci üniversite okuma şansı vermiş. Hemen açtım inceledim. Tam istediğim gibi şartlar. Osym sınavı yok, al diplomanı git istediğin bölüme kaydol. Kaçırırmıyım bu şansı:) Hemen İlahiyata koydoldum. Herkes sordu "neden İlahiyat?" diye. Cevap hazır ;" yaş olmuş 42, diğer okuduğum dünyalıktı bu yaştan sonrada ahiretlik okuyayım."
                    Hayırlısı ile okula başladık, ders çalışmalar aldı başını gidiyor. Yaşın vermiş olduğu olumsuzluk bir yana Allahtan konulara vakıfım yoksa bu bölümü bilmeyenin okuması gerçekten zor. Gerçi Arapça konusunda halen daha bir arpa boyu yol almış değilim ama Allah yar ve yardımcım olacaktır inşaallah. İlk sınavı verdik hayırlısı ile, şimdi dönem sonu sınavı için çalışıyorum. Rabbim zihin açıklığı versin.
                   Hangi yaşta olursanız olun zihni ve bedeni boş bırakmamak lazım. Boş beyin  günaha yatkın. Her ne kadar kendinizi korumaya da çalışsanız sizi gereksiz işlere iten çok insan var. Kendini bu ortamlardan çekmeye çalıştıkça "burnu büyük, havalı,bizim ortamları beğenmez" gibi laflara da maruz kalıyorsunuz. Siz siz olun, hayatınızı kendi istediğiniz gibi size zarar vermeden yaşayın. Etrafın dedikleri mezara kadar sizinle, oysa yaptıklarınız sonsuza! kadar.
                   "Müminlerin mizanlarını olumlu yönde etkileyen davranışlar, tevhid inancını benimsemek,Allah'ı anıp yüceltmek ve hamdetmek, gerekli durumlarda hayvanını Allah yolunda harcamak, temiz ve güzel ahlak sahibi olmaktır." (Buhari, Müslim,İbni Maceve Ahmed Bin Hanbelden rivayetle)

Selametle...

4 Haziran 2012 Pazartesi

Yavaş yavaş ölmeyin






1971 Nobel Ödülü sahibi Pablo Neruda'nın tavsiyeleri: 


          Yavaş yavaş ölürler seyahat etmeyenler... Yavaş yavaş ölürler okumayanlar; müzik dinlemeyenler, vicdanlarında hoş görmeyi barındıramayanlar. Yavaş yavaş ölürler alışkanlıklarına esir olanlar; her gün aynı yolu yürüyenler. Ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler... Elbiselerinin rengini değiştirmeyi bile göze alamayanlar; veya bir yabancı ile konuşmayanlar. Yavaş yavaş ölürler, ihtiraslardan ve mücadelenin verdiği heyecandan kaçınanlar. Aşkta veya işte bedbaht olup istikamet değiştirmeyenler. Hayallerini gerçekleştirmek için riske girmeyenler... Hayatlarında bir defa bile mantıklı tavsiyelerin dışına çıkmayanlar yavaş yavaş ölürler. 
Şimdi yaşayın, hemen harekete geçin, kendinizi yavaş yavaş ölüme teslim etmeyin.

25 Mayıs 2012 Cuma

Bırakın Çocuklarınız Çocukluğunu Yaşasın


      

    Çocuklar, biz erişkinlerin ne oyuncağıdır ne projesi…  Çocukların hak etmedikleri ve sonuçlarını kaldıramayacakları davranışlara maruz kalmaları sadece kötü muamele ile değil, onları reklam malzemesi yapmak, “büyümüş de küçülmüş” rollerde cesaretlendirmek, TV’lerde gösteri dünyasının hızla tüketilen malzemeleri yapmaktan çekinmemekle de oluyor.
Çocuklar bize yaşama gücümüzü verirler. Hayatın yenilendiğini, çocukların sınırsız, çıkarsız sevinçlerinden fark ederiz. Bazen yaşama nedenimizdirler; bazen beklenmedik bir anda bizi fazla ‘büyüklere özgü’ küçük sıkıntılardan sıyırıp kendi güler yüzlü dünyalarına alıverirler. Onlara hep kendimizin, ailemizin, ülkemizin geleceği olarak bakarız. Onlarda geleceği görmek için elbette birçok haklı nedenimiz vardır. Ancak, günümüzün dünyasında, çocukların hak etmedikleri ve sonuçlarını kaldıramayacakları davranışlara maruz bırakıldıklarını biliyoruz. Bu sadece yoksulluk, yoksunluk, cehalet, dışlanmışlıkla ilgili bir konu değil. Çocuklar sadece maddi olanaksızlıklar ve bilgisizlik nedeniyle büyüklerin kötü muamelesine, ihmaline maruz kalmıyorlar. Çocuğa, çocukluğunu travmatik bir deneyim olarak yaşatan ve gündelik hayatta kimi zaman görmezden gelinen, hatta bazen alkışlanan davranışlar da var. Çocukları reklam malzemesi yapmak, onları ‘büyümüş de küçülmüş’ rollerde cesaretlendirmek, televizyonlarda gösteri dünyasının hızla tüketilen malzemeleri yapmaktan çekinmemek, onları dehşet verici bir şekilde, erişkinlerin cinsel oyunlarının ve görüntülerinin taklitlerini yapmaya teşvik etmek de, ruhlarında, fiziki şiddet uygulamak kadar kalıcı izler bırakır.
           Çocuklarımızı sorumlu birer insan olarak yetiştirmek, benzerlerine adil davranmayı öğretmek, bizlerin ebeveyn, öğretmen, yönetici olarak başlıca sorumluluğumuzdur. Çocuklar bizim ne öfkemizin adresi ne hırsımızın uzantılarıdırlar. Çocukları, bencil arzularının gerçekleşmesi yolunda başkalarını çiğneyip gidebilecekleri, kişiliklerine saygı duymadan onları harcayıp tüketebileceklerini değil, insanca bir paylaşım ahlakının doğruluğunu vurgulayarak büyütmeliyiz. Ebeveyn yaklaşımımızdan hükümet politikalarına kadar, çocuklar incelikle, özenle korunarak yetiştirmelidirler.
Türkiye’de ve dünyanın birçok yerinde, çocukların, çocukluklarını yaşamaya zaman, olanak ve ortam bulamadıklarını biliyoruz. Çocukların sadece canlarını yakmamaktan değil, aynı zamanda, onların ruhlarını da incitmemekten sorumlu olmalıyız. Çocuklarımızı yetiştirdiğimiz şekilde bir insanlık hayali kurduğumuzu unutmayalım. 

Çocuklar umuttur…


Uzman Psikologu Ayşen Kayahan

24 Mayıs 2012 Perşembe

Başörtülü Çalışma Hakkı

                   Biz çalışma hakkına ambargo konmuş başörtülü kadınlar, bu ülkenin vatandaşları olarak bazı meslekler istisna tutularak değil, kamuda ve her türlü meslekte çalışma hakkımızın anayasal olarak güvence altına alınmasını talep ediyoruz. 

                    Kamu görevlerini yerine getirme konusunda erkeklerden, bu ülkenin diğer vatandaşlarından ve dünyadaki diğer ülkelerin halklarından farklı muamele görmemizi haklı bulabilen yasaksever zihniyetten sıkılmış durumdayız. Kamu hizmetinde tarafsızlığın dış görünüşte değil ancak zihniyette hayat bulabileceğini biliyoruz ve inancımıza uygun giyindiğimiz için liyakatimizin görmezden gelinip kamu hizmetinden men edilmemizi, bunun etkisiyle özel sektör şirketlerince sömürülmemizi reddediyoruz. Bu ülkenin kadınlarının yarıdan fazlasını oluşturduğumuz söylenmesine rağmen hakarete ve ayrımcılığa uğramaktan ve toplumda yok sayılmaktan ve 'görünmez olmaktan' yorulduk. Verilmesi istenmeyen haklarımızın henüz vaktinin gelmediğini ya da hak talebimizin var olan diğer taleplerden daha önemsiz olduğunu duymaktan bıktık.

                      Bu haklı talebimizi bu ülkedeki tüm ezilen kesimlerinin haklarının sağlanacağı sivil bir anayasa için imza atıyoruz. Bizim ne kimsenin keyfini bekleyecek hayatlarımız ne de vazgeçeceğimiz bir inancımız var. Başörtüsü konusunda olduğu gibi, bir darbe ürünü olan ancak mağdur ettiği kesimlerin bile bugün kabullenir hale geldiği yasaklardan arınmış ve hepimizin tüm farklılıklarımızla daha özgür olabileceği bir ülke talebiyle siz de imza kampanyamıza destek verin haklarımız için ortak bir ses oluşturalım. 

Başörtülü Kadınlar.

http://www.facebook.com/events/325820054155795



http://www.avaaz.org/en/petition/Basortulu_Calisma_HakkiThe_Right_To_Work_With_My_Headscarf/?cmJpfdb

17 Mayıs 2012 Perşembe

Evlat Patenti

Okuduğum kitaplardan birinde Evlat Patenti altında bir yazı vardı. Buyurun okuyun ve gülümseyin :))


EVLAT PATENTİ

Adı: .....................................
Soyadı:.................................
Doğum Tarihi:.......................



               ...........................adlı bebeğin doğum tarihinden itibaren bana ait olduğu,tüm haklarının saklı olduğu ve ileride, yani aklı başına geldiğinde, eğer istemediğim, beğenmediğim bir evlat olursa, benim sevmediklerimi severse, kabul etmediğim şeylere iyi gözle bakarsa, benim düşündüğüm gibi düşünmezse, "Büyüyünce anlarsın" dediğimde karşı çıkarsa, "ben büyüdüm" derse, kendi kararlarını kendisi almaya kalkışırsa, benim yaptığım işleri beğenmezse, esprilerime gülmezse, benden izinsiz iş yaparsa, insanlık halidir arada canı sıkkın olur da yüzüme sırıtıp durmazsa, huyuma gitmezse, benim fikirlerime katılmazsa, "kendi fikirlerim, özgürlüklerim" diye zırvalarsa ve bunlar onun kişiliğinde olursa,onu istediğim gibi kendinden soyutlamaya, susturmaya, ağlatmaya, asimile etmeye, onun özünü bozmaya, sim kartını bloke etmeye, ona vicdan azabı çektirmeye, dediklerimi kabul ettirmeye,  kendisi gibi değil de benim gibi olmasını sağlamaya hakkım olduğuna dair iş bu belge düzenlenmiş olup aşağıda noter tarafından tasdik edilmiştir. Çünki mal sahibi benim, işte buda patenti.


Bebeğin Sahibi:...................................
İmzası:................................................


Bu belgede geçen tüm şartların doğruluğu ve  .........................................adlı bebeğin  patentinin  ..................................................... 'e ait olduğu tarafımca onaylanmıştır.



Noter

3 Mayıs 2012 Perşembe

359 ile Başlayan Telefon Çağrıları


Epeydir hattıma 359 ile başlayan çağrılar geliyordu, Allahtan bende de tanımadığım numaralara geri dönmek gibi bir alışkanlık olmadığından hiç aramamıştım. Bugün yine aynı çağrı geldi ve bir araştırayım dedim ve bakın ne buldum. Aşağıdaki yazıya benzer bir sürü yazı var nette, bende birini yayınlıyorum size.

"Son zamanlarda dikkat ettiyseniz   (+359 887…), (+359 849…) , (+359 896…), (+359 898 …) gibi numaralardan gelen çağrılar popüler olmaya başladı.  En son benim cep numaramada +359′lu numaranın birinden bir çağrı geldi.  Merak ettim numarayı tanımıyordum.  Biraz araştırdım ve Bulgaristan’daki takipçilerimden Adem Demir sağolsun güzel bir açıklama getirdi.
Olay bilindik dolandırıcılık durumlarından bir tanesi.  Son zamanlarda özelliklede Türk erkeklerini dolandırmak için kurulmuş bir tezgah.  Bulgaristan’daki hatunlar bizim Türk milletinin ne kadar yardımsever ve ne kadar çapkın olduğunu öğrenmesi üzerine kurulan dolandırıcılık olayı.
Cep telefonunuza +359 ‘lu bir numaradan mesaj yada çağrı geliyor.  Sizde cevap veriyorsunuz.  Karşınıza bir hatun çıkıyor size başlıyor yalvarmaya…
“Yol param yok,  lütfen yardım et,  kurtar beni buralardan, Türkiye’ye gelmek istiyorum, annem hasta, babam kanser, sokakta kaldım” gibi laflarla önce kurbanı kandırıyorlar.  Muhabbet sarmaya başladıktan sonra iyiliksever Türk erkeklerini veya çapkın Türk erkeklerini kandırıp para isteniliyor.  Acındırma durumları bittikten sonra 1-2 bin dolar gibi para kopartanlarda var.
Hatta şuan Bulgaristan’da bu tip çeteler oluşmuş durumda. Son zamanlarda bu durumu fark eden Bulgaristan hükümeti “Sahte Gelin”  adındaki operasyonlarda bu tip çeteleri yakalamaya çalışıyor. Bulgaristan esnaflarının söyledikleri ise işin vehametini ortaya koymakta. Edindiğim bilgilere göre bu işten hatunlar sağlam para kazanıyorlar.  Sokaktaki dedikodulara göre esnafların anlattıkları şöyle…
“Altına araba çekenlerden tutunda evlerine binlerce liralık mobilya alan birçok hatun var.  Özellilede bu işi meslek edinmiş çeteler binlerce doları cebe indirip sürekli Türk erkeklerini peşinden dolaştıran hatunları çalıştırmaktalar.” Bulgaristan’daki çeteler epeyli profesyonel bir hale gelmişler.
Peki dolandırıcılık yapmalarının sebebi nedir?
Aslında birçok sebep var. Bunlardan en önemlisi kominizm gibi bir rejimden çıkan ve ülkede henüz gelir dengesi oluşmamış bir halk var. İş sahalarının olmaması ve kolay para kazanmak başta geliyor.  Türk erkekleri ise en kolay para kazanma yolu olarak konuşulmakta.  Para istemek için yalan çok en çok söylenilen yalan arasında da “Trafik kazası geçirdim, para lazım, yanına gelmek ve bu hayattan kurtulmak istiyorum, beni yanına alır mısın”  gibi bahaneler.  Tabiki çapkın Türk erkeklerine farklı fantezilerde yaşatmıyor değiller..
Şuan itibariyle Bulgaristan vatandaşları Türkiye’ye vize almadan girebilmekte.  Yalanlarını en çok bu şekilde destekliyorlar.
Para transferi nasıl yapılıyor? Yakanmıyorlar mı?
Türkiye’den para koparmanın en kolay yolu Western Union olarak görülmekte.  Çünkü Western Union ile yaplan para transferleri izlenemiyor. Hatta işin dahada vahim tarafı kontörlü hatlardan arıyorlar.  Çünkü kontörlü hatları almak için kimlik ibraz etme zorunlulukları yoktu.  Bulgaristan hükümeti bunun önüne geçip dolandırıcılık yapan “Sahte Gelinleri” yakalamak için yeni bir kanun çıkartıp kontörlü hatlar için kimlik ibraz zorunluluğu bile getirmiş. Yeni çıkan kanuna göre kotörlü hatlar artık kimlik ibrazı ile gerçekleşecek.
Zaten ne kaybettiysek ya vicdanımızdan yada çapkınlığımızdan…
Aman bu tip oyunlara kanmayın.  (+359 887…), (+359 849…), (+359 896…), (+359 898 …) kodlu telefonlardan gelen mesajlara cevap vermeyin.  Gelen çağrıları açmayın.  Eğer açarsanızda size ne kadar dil dökülürse dökülsün inanmayın…" Teakolik.com a teşekkür ederim bilgilendirme için..

20 Nisan 2012 Cuma

Yaşamayı Öğrenmek

Yardım eden eller, dua eden ellerden daha kutsaldır. Herkes mükemmel olmak ister, ama bunun için çabalayanlar çok azdır. Herkes hak ettiğini bulur, ama sadece başarılı olanlar bunu itiraf eder. Herkes çok çalışır, ama sadece fark edilenler yükselir. Hayatın anlamını arama, kendi içinde bul. Yaşamayı öğrendiğiniz sürece yaşamın değerini anlarsınız. Seneca...

Yavaşla...

Hız uyuşturuyor. Artık her yerde ve hiçbir yerdeyiz. Aslında bütün varlığımızla bir yerde değiliz, parça parça orada ve buradayız. Anlaşmak için zaman gerekir, zaman ve mekan. Konuşmanın yanında susmak da gerekir, birbirinin söylediğine dikkat kesilebilmek, kalbini dostunun kalbine yaklaştırmak gerekir. Zamanın para demek olduğu bir çağda dinlemeye ve düşünmeye ayrılan vakit giderek azalıyor. Yüz yüze konuşmanın gerektirdiği duraklamalar,düşüncenin ufak molalarla derlenip toparlanma ihtiyacı, fazlasıyla sıkıcı ve yavaş bulunuyor. Böylece diyaloğun yerini veriler, yorumun yerini power point sunumlar alıyor. Kemal Sayar...

21 Şubat 2012 Salı

Mutlu Yüzler

Mutluluk Allahın İnsanlara bahşettiği bir lütufdur.
Mutluluk bir gün insanların çok işine yarar çünki; karne alınca, annemiz bize bir şey alınca, başka birini mutlu edince bizde mutlu oluruz. Veya bir arkadaşımız yere düşünce dizi kanar ve biz onu öğretmene götürürüz. O zaman arkadaşımızın kanaması durur. Ve bizde onu öğretmene götürdüğümüz için o da bizde mutlu oluruz. Mutluluk bunun gibi pek çok şeyden oluşur. Mesela öğretmeni mutlu ederiz. Çalışarak, 100 ve yine 100 alarak öğretmeni çok mutlu ederiz. Veya biri sınıfımıza geldiğinde hiç rahatsız etmeden otururuz. Ve bunun bir çok şey. Mutluluk bunun gibi ve daha fazlası şeylerdir. Her zaman bir insan mutlu olabilir. Hiç düşünmediniz mi şu an kaç insan mutlu olabilir. Mutluluklarını doğum günlerinde arkadaşları ile paylaşıyordur. Kısacası mutluluk harca harca bitmez.
Mutluluk dünyada sıkça kullanılan ve hiç bitmeyen bir duygudur. İşte mutluluk budur.


Erva UĞURLU
3/B

19 Aralık 2011 Pazartesi

Çerkes Derneği Etkinlikleri

     
 15 Aralık 2011 Perşembe akşamı saat 20:00 de Necip Fazıl Kısakürek Salonunda Çerkes derneğinin düzenlediği tiyatro gösterisine gittik. Ablam, Kızı,ben ve kızım. Nıbjeug isimli tiyatro grubunun oynadığı çerkes lehçeli ağırlıklı bir oyundu. Her ne kadar çerkesceyi bilmesemde benzetme usulüyle anladım ve çok eğlendim eğlendik. Oyunun adı "Uzunyaylada Vahşet" Gülmek hiç bu kadar korkunç olmamıştı :) Sloganları:)  Çok eğlenceli bir geceydi.
        Daha sonra yine derneğin etkilikleri çerçevesinde gala gecesine katıldık. 17 Aralık 2011 de saat 20:0 de Anadolu Gösteri Merkezinde ki gecede güzeldi. Standart konuşmalar, Çerkes müzikleri yapan gruplar, Çerkes şarkıcılar, Halk dansları topluluğu derken eğlenceli bir gece geçirdik. Elbruz Ekibi Müzik Grubu, Elbruz Halk dansları Topluluğu, Dijan isimli minik şarkıcı kız, Magamed Dzibov  isimli çerkes Şarkıcı, Aslan Tlebzu isimli Çerkes Akordion Ustası.  En çok sevdiğim ve beğendiğim Aslan Tlebzunun akordion müzikleri ve Elbruz Halk dansları topluluğu oldu. Diğer müzik yapan kişi veya gruplarda müzik çok ön planda olduğundan sözler hiç belli olmuyor ve çok baskın bir şekilde olan müzik rahatsız edici idi.(Benim için) Ancak Aslan Tlebzunun müzikleri harikaydı.
          14-17 Aralık 2011 tarihlerindeki gösterilerde emeği geçen herkese çok çok teşekkür ederim. Gerçekten çok çalışmışlar, gençler harikaydı. Ellerinize emeğinize sağlık..
          Çerkesler hakkındaki bir kaç düşüncemi aktarmadan da edemeyeceğim:) Anadolu Gösteri Merkezi hemen hemen doluydu. ve Çok sayıda da genç vardı. Bir sürü müzikler çaldı, hareketli oyunlar oldu, hiç mi kimse coşup oynamaz alkış tutmaz:) Elleri koyunlarında film seyreder gibi seyrettiler :) Şarkı söyleyen Magamed Dzibov sahnede coşacak oldu ama tepki yok ki coşkun adamcağız:) bir iki cesaret etti, tribünlerde çıt yok, adamcağız caydı :)  Laz oluşumdan mıdır bilmem coşasım var ama onlar sakin sakin oturdular bende oturdum mecburen:) Evet gerçekten Çerkesler çok AĞIR KANLI SAKİN insanlar bunu bir kez daha anladım:))  En kısa zamanda o insanları bir Trabzonlular etkinliğine götürüp eğlenmenin nasıl bir şey olduğunu onlara göstermek lazım:) etkinliği düzenleyenlere de yazık:) onca çaba uğraş herkes sus pus otursun:) Olacak iş değil:))
           Seyirciyi eleştirdim diye alınmasın hemen Çerkesler ama ne edeyim bu kadar da sakin olunmaz ki:)
           Gerçekler bir yana:) her şey çok güzeldi, tekrar ellerinize emeğinize sağlık...  Aşağıdaki linklerden dinleyebilirsiniz Alan Tlebzuyu ve Elbruz Halk Dansları Topluluğunu.  Kendi çektiğimiz fotoğrafları da ekleyeceğim.İyi seyirler...

http://www.youtube.com/watch?v=wrEif1TgWyE

http://www.youtube.com/watch?v=XBIGnWXUP6Q

http://www.youtube.com/watch?v=6wQvDj9elKo

http://www.youtube.com/watch?v=tWydKaT6mVQ

17 Aralık 2011 Cumartesi

Yaşayanlardan mısınız, Ölenlerden mi?

  Güzelliğin sonu çirkinliktir.
  Gençliğin kaderi solmaktır.
  Hayat "ağır ağır çürümek"ten balka bir şey değildir, her gün ölüyoruz.
  Peki ne yapıyoruz, sürekli erteliyoruz.
* Anne babamıza onları ne kadar çok sevdiğimizi söylemiyoruz. Sıkıca sarılmıyoruz.
* İş, para, kariyer diye gözümüz dönmüş, sevgilimizi eşimizi haftada bir zor görüyoruz.
* Eşimizle çıkacağımız tatikli 28.kez planlıyoruz  ve 29.'da da gitmeyeceğimizi biliyoruz.
* Bebek istiyoruz ama "kendimize layık" eş bulamıyoruz.Bulduklarımıza kısa süre sonra diğerlerinin yanına "raf"a kaldırıyoruz.
* Reddedilmekten korkup "seni seviyorum" diyemiyoruz.
* Arkadaşlarımızla randevularımızı "öncelikli ertelenebilecekler" listesine koyuyoruz.
* İşsiz kalan arkadaşlarımızı arayıp sormuyoruz.
* Karanlık kış günlerinin ardından parıldayan güneşi, plaza camlarının arkasından izliyoruz.
* Yağlı,kızarmış, kansorejen demeden bilerek ve isteyerek habire yiyoruz. Her pazartesi rejime başlayıp, salı sabahı bırakıyoruz.
* Sigara dumanını oksijenden daha büyük bir zevk duyarak ama "bırakmalıyım" diyerek içimize çekiyoruz.
* Kahve, çay, çikolata tüketiminden vazgeçmeyip selülit kremlerine ve mide haplarına servetimizi yatırıyoruz.
* Spor salonlarının broşürlerini arşivleyip işten güçten bir türlü gidemiyoruz.
* Evimizi kitap doldurup hiçbirini okumuyoruz.
* İhtiyaç duyan bir çocuğu okutmuyoruz.
* Nefret ettiğimiz işimize "para" için devam edip seveceğimiz bir iş arayışına girmiyoruz.
Ne yapıyoruz?
Her gün Ölüyoruz.


Frederic Beigbeder/ Aşkın Ömrü Üç Yıldır.


16 Aralık 2011 Cuma

Gülümseyin ve Merhaba Deyin İnsanlara...

Küçük şeyleri dert etmeyin.
Kusursuz olmayabileceğinizi kabullenin.
Rahat ve ılımlı insanların başarılı olamayacağı düşüncesini bırakın.
Sevgi Kapasitenzi geliştirin.
Kimsenin Sözünü kesmeyin, tümcesini siz tamamlamayın.
Birisine iyilik yapın ve hiç kimseye bundan söz etmeyin.
İçinde bulunduğunu anı yaşamayı öğrenin.
Sizden başka herkesin bilgili olduğunu düşünün.
Bırakın çoğu zaman başkaları haklı olsun.
Sabırlı olun.
Kendinize sorun;Bir yıl sonra bunun bir önemi olacakmı?
Gerçeği kabul edin yaşam adil değildir.
Her gün bir dakikanızı teşekkür edecek birisini bulmak için harcayın.
Gülümseyin ve Merhaba deyin insalara.
Daha iyi bir dinleyici olun.
Gönlübol olmayı haklı olmaya tercih edin.

Dr.Richard Carlson

Dünya Yüz Kişi Olsaydı...

      Tüm oranları koruyarak dünyanın nüfusunu 100 kişilik bir köye düşürseydik şöyle şiir gibi bir tablo çıkacaktı ortaya:
      Köyde 52 si kadın, 48 i erkek olmak üzere, 57 Asyalı, 21 Avrupalı, 14 Kuzey ve Güney Amerikalı ve 8 Afrikalı yaşayacaktı.
     30 u beyaz ırktan, 70i  beyaz ırkın dışındakilerden olacaktı.
     89 u heteroseksüel, 11i homoseksüel olacaktı. 6 sı tüm dünyanın zenginliklerinin % 39 una sahip oalcaktı.       Ve 6 kişinin tümü de ABD de yaşıyor oalcaktı.
     80 i normal standartların  çok altındaki evlerde yaşayacaktı.
     70 inin okuma yazması olmayacaktı.
     50 si kötü beslenecekti.
     Biri üniversite mezunu olacaktı.
     Sadece biri bilgisayar sahibi olacaktı.
     Biri yaşama merhaba derken, bir diğeri ölüm döşeğinde olacaktı.
     70 i 21 yaşın altında olacaktı.
Kaynak: Stanford Üniversitesi Tıp Fakültesi.

      Dünyaya böyle baktığımızda yaşamımız biraz daha anlamlı olacaktır, aşağıdakiler okuduğunuzda cevaplarınız evet ise halinize şükretmeniz ve son derece mutlu olmanız gerektiğini anlayacaksınız:

* Eğer bu sabah sağlıklı uyandıysanız, bu hafta ölecek 1 milyon kişiden daha şanslısınız.
* Eğer hiç bir savaş görmemiş, hapse düşmemi, işkence görmemiş, açlık çekmemişseniz dünyadaki tam 500 milyon kişiden daha şanslısınız.
* Eğer evden çıkınca bir belaya, tutuklanmaya, işkenceye uğrama ihtimaliniz yoksa, 3 milyar kişiden iyi durumdasınız.
* Eğer dolabınızda giyeceğiniz, sırtınızda giysiniz, üstünüzde çatınız ve uyuyacak yeriniz varsa dünyanın % 75 inden daha zenginsiniz.
* Eğer bankada yada cüzdanınızda paranız varsa, birilerine yardım yapabiliyorsanız,dünyanın ilk %8 zenginlerindensiniz.
* Eğer anne babanız sağ ve evliyse çok ender kişilerdensiniz.
* Eğer bu yazıyı okuyabiliyorsanız, 2 milyar okuma yazma bilmeyenden daha şanslısınız.

Yaşama Sevincinizi Arttıran Öyküler-Nüvide Gültunca Tulgar

27 Ocak 2011 Perşembe

İstanbul'a Yolculuk...


          Annemin yoğun ısrarları sebebi ile (çünki kışın yolculuk yapmaktan çok korktuğum için gitmeye niyetim yoktu) 29.01.2011 Tarihinde kızımla İstanbul'a gidiyorum. Kış yolculuğunu sevmediğimi anlamış gibi kar bastırdı tüm Türkiye ye. İnşaallah yollar buzlu olmaz da  kazasız belasız gider geliriz. Dönüşte Görüşebilmek dileği ile....



Tokat Almus Ziyareti

               Geçen hafta 21 ocak 2011 tarihinde saat 11:00 gibi acı bir haber aldık. Eşimin dayı oğlu yaklaşık 10 yıldır savaştığı kansere yenik düşmüş Hakkın rahmetine kavuşmuştu. (İnna Lillahi ve inna ileyhi raciğun). Bu acı haber üzerine eşim ben kızım gülten ablam (görümcem olur kendisi) ve kızı ile Ankara'dan Tokat'a doğru saat 13:00 de yola koyulduk. Akşam üzeri Tokat'a vardık ve cenaze evine gidip başsağlığı dileyip ertesi gün Tokatın Almus İlçesi Gümeleönü köyünde yatan Merhum kayınvalidem Ayşe uğurlunun mezarına gitmek için köye doğru yolu çıktık. Yaklaşık 1 saatlik yolculuk sonrasında Almusu geçip almus barajının etrafını dolanarak köyümüze ulaştık. Cenaze münasebetiyle gittiğimizden yanımızda fotoğraf makinesi olmadığı için çok fazla fotoğraf çekemedik. Elimizde olanlar sadece bunlar.









             2009 senesinde Tokat'a yaptığımız diğer bir gezide çekilen epey bir fotoğraf var elimde. O zaman Ramazan bayramı münasebetiyle rahmetli annemizin mezarını ziyarete gitmiştik. eşimin köyünde uzun zamandır süre gelen bir bayram adeti varmış. İlk defa 2009 senesinde karşılaştığım bu adet öncelikle çocukalrın sonrasında da benim çok hoşumuza gitti:)). Köy halkı senede 3 kere her Bayramın arefe günü ( Ramazan bayramı arefe günü ve Kurban bayramı arefe günü ile Ramazan ayının arefe günü) olmak üzere akşam namazının ardından her hane aldığı yada yaptığı yiyecekleri çocuklara dağıtıyorlar. Namazın bitmesini ellerinde poşetlerle cami avlusunda bekleyen çocuklar ne kadar erzak toplayacaklarını düşünüp konuşuyorlar.
             Bunlar sadece bizim çocuklarımız:)) etrafta ellerinde poşetlerle bekleyen bir sürü çocuk var:))).  Namaz bitiminde ahali getirdiği malzemeleri çocukların poşetlerine birer birer koyuyor. Ve ürününü dağıtan herkes sıraya girip onlarda dağıtılan ürünlerden nasipleniyor:))) Ayıptır söylemesi bende epey ürün toplamıştım:)))

             Artık erzaklar toplandı, içlerine bakılıp sevinme ve patlarcasına yeme zamanı:)) İçinde neler yokkiiii... Keklerden, şekerlere, sakızlardan, çikolatalara, içeceklerden bazlamalara aklınıaz gelebilecek herşey var:))) Çocuk olasım geldi:)))

              Bayram sabahı kahvaltılar edildi, bayramlaşmalar mezar ziyaretleri ve şeker toplama zamanı geldi..




                       Artık herşey tamam, görevler yerine getirildi, ziyaretler yapıldı, Ankaraya dönme zamanı geldi. Artık fotoğraflar hakkında birşey yazmıyorum bakalım sizler ne anlayacaksınız:))))















                Herşey çok güzel, geziyorsunuz yiyorsunuz içiyorsunuz ancak eve döndükten sonra şu bavul boşaltma, çamaşır yıkama yemek yapmak olmasa:)))